26 Mart 2009 Perşembe

ORMAN HAFTASI

“Çabuk bana yeni bir din bul. Ağaç dini. Bir din ki, ibadeti ağaç dikmek olsun.”

M.K.ATATURK

Orman Haftası dolayısıyla kelebeklerime daha önceden hazırladığım ağaç resimlerini verdim. Hepsi de bu resimleri büyük bir zevkle boyadılar. Biz de bu ağaçlarımızı okulumuzun panosunda sergiledik.
Aynı yazı ve resimleri farklı şekillerde astık.
Ek bina panomuz.
Ana bina panomuz. Ağaçlardan bir orman oluşturduk.
Rehber öğretmeni olduğum kulübün panosu.



ATATÜRK VE AĞAÇ

ATATÜRK ve YÜRÜYEN KÖŞK'ü
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, tarımda modern teknikleri kullanılması, çevre üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fidan, fide, damızlık ihtiyaçlarının karşılanması için kişisel mülkü olan Yalova’nın doğusundaki ‘Millet Çiftliği’ni bu amaca uygun olarak düzenletmiştir. Çiftlik içinde, deniz kıyısında, ikameti için 1929 yılında bir çınarın yanında iki katlı mütevazi bir köşk yapılmıştır.
‘Yalova Benim Kentim’ diyen Atatürk Yalova ile yakından ilgilenmiştir. Yalova’ya 1936 yılındaki gelişinde Millet Çiftliği’ndeki köşkün pencerelerini zarar vereceği için yanındaki çınarın dalını kesileceğini öğrenir. Ağacın bir dalının bile kesilmesini istemeyen Atatürk köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını ister. Görev İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi’ne verilir. Sorumlu başmühendis Ali Nuri (ALNAR) binanın temellerini açtırır. Temellerin altına zor ve çok yavaş ta olsa raylar döşenir. Bina rayların üzerinde doğuya doğru 4 m kaydırılır. 11 Ağustos 1936 günü yapılan bu işlemi yanında bulunan kız kardeşi Makbule (ATADAN) Hanım, Affet (İNAN) Hanım, Yunus Nadi (ABALIOĞLU), Muhafız K. İsmail Hakkı (TEKÇE), Yaver B.N.B. Nasuhi Bey ve diğer ilgililerle baştan sona izler.
Atatürk 11 Haziran 1937’de şahsına ait bütün taşınamaz mallar gibi bu Köşkü de Türk Milletine bağışlar.
Diğer tüm köşkler gibi ‘Yürüyen Köşk de halen müze olarak korunmaktadır.
Atatürk’ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini beklemektedir.
Doğa ve Çevre Anlayışıyla Atatürk
Atatürk’ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği’dir. Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır. O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi. O toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu. Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk’ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur.
Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasında modern bir şehir kuran Atatürk, bu yönüyle de, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve tabiat güzelliği kavramlarına, 1920’li yılların şartları içinde ışık tutan bir dehadır. Bu kavramların bilinmediği ve konuşulmadığı o yıllarda, şehircilik uzmanlarını getirterek, cumhuriyetin başkenti Ankara’yı düzene sokan, ağaç diktiren, bulvarlar açtıran, çiftliği kuran, sefaret bahçelerinde yeşilliğe imkan veren Atatürk, diğer yönleriyle olduğu gibi, bu yönüyle de her zaman örnek alınması gereken eşsiz büyük bir önderdir.

Atatürk’ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında bitki ve hayvan sevgisinin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Atatürk, yaşamının son günlerinde de yeşillikler arasında olma özlemini duymuştur. Yeşilliği olduğu kadar barışı da seven Atatürk’ün Anıtkabri’ne dünya uluslarının gönderdikleri fidanlarla meydana gelen Barış Parkı, ölümünden sonra da Ata’nın kişiliğiyle bütünleşmiştir.
Dayısının Çiftliğinde

Atatürk’ün doğa sevgisi, babası öldükten sonra annesi ve kardeşi ile beraber Selanik’in otuz kilometre yakınlarında Zübeyde Hanımın ağabeyi olan Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşmeleri ile başlamıştır. Burada, Atatürk çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşilliğe, toprağa ve doğaya ilgi duymuştur. O’nun bitki ve hayvan sevgisinin ilk belirtileri, bu çiftlik yaşamından kaynaklanmaktadır. Çünkü O, ilerki yaşamında çiftlikler kuracak, hayvan besleyecek ve ağaçlandırmaya büyük önem verecektir.

Atatürk’ün sınıf arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy, O’nun doğa sevgisini belirtirken bir anısını şöyle anlatır:
“Harp Akademisi’nin üçüncü sınıfına geçtiğimiz zaman Mustafa Kemal, Selanik’e sılaya gitmeden önce bizde misafir kaldı. O günlerin birinde Satılmış Çavuş’u da alarak Alemdağı’na uzandık. Arkadaşım samimi bir doğa aşığı idi. Ormanlık yerlerden çok hoşlanırdı. Öğleye doğru pınar başında mola verdik...Uzaklarda bir kasır vardı ve manzarası harikulade güzeldi. Adeta Mustafa Kemal’i büyüledi...Oradan ayrılırken Mustafa Kemal: ‘Fuat’ dedi, ‘İnsan yaşlandıktan sonra şehirlerin gürültülü hayatından uzaklaşmalı, böyle sakin ve ağaçlık bir yere çekilmelidir. Bak, şu karşıdaki köşk insanın ruhuna nasıl bir ferahlık veriyor.”

Afet İnan, Atatürk ve Çankaya’nın ilk Cumhurbaşkanlığı Köşkü için seçilmesini anlatırken şöyle diyor: “Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi. Onların rüzgarlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.”

Atatürk doğayı çok seven bir insandı. Yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı. Nezihe Aras, Atatürk’ün ağaçlandırmaya verdiği önemle O’ndaki doğa sevgisini bir söyleşide şöyle dile getirmiştir:

“Ne oldu buradaki ağaca”

İĞDE AĞACI

Atatürk, ağaçsız yurt topraklarından üzüntü duyardı. Tabiatı ve ağacı çok severdi. Ankara'daki Orman Çiftliğini boz topraktan ormanlık haline soktu. Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kollardı. Akköprü tarafından Çiftlik'e giden yolun etrafındaki boş topraklar meyvelik olmuştu. Bir gün bu meyvelikten geçerken birdenbire şoförüne:

— Dur dedi.

Arabadan inerek orada bulunanlara:

— Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu? diye sordu. Kimse iğde ağacını bilmiyordu. Atatürk'ün biraz önceki neşesi kalmamıştı. Çünkü Çiftlik'in ilk çorak günlerinin yeşilliği sökülüp atılmıştı. Yol boyunca hep iğde ağacını aradı.

— İğde, yaşlanmış ve çelimsiz bir ağaçtı. Fakat yaşıyordu. Baharda güzel kokular veriyordu , diye sızlandı.

Atatürk, İstanbul'daki büyük ağaçtan gördükçe:

— Bunlar da güzel ama, ben yapraklarının ve dallarının her yıl ne kadar büyüdüğünü gördüğüm ağaçlarımı seviyorum , derdi.

Vatanı yeşil ve bayındır görmek için çok çalıştı. Yalova'yı, Florya'yı o değerlendirmişti. Bursa'yı bir kaplıca şehri yapmak için uğraşıp durmuştu. Planlı Ankara onun fikri idi.

Çankaya'daki bahçesini yapan memur şu fıkrayı anlatmıştı.

Bahçeyi dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Atatürk'ün geçeceği yolu kapıyordu. Ağacın bir yanı havuz, bir yanı dik bir yokuştu. Atatürk ağaca yaslanarak güçlükle karşı tarafa geçti. Atıldım,

— Emrederseniz hemen keseyim, efendim , dedim.

Yüzüme baktı:

— Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin? dedi.


Falih Rıfkı ATAY
(Babamız Atatürk)